fbpx

Evrenin Oluşumu

EVRENİN OLUŞUMU

Tüm evren tek bir yumurtadan oluşuyordu. Yumurtanın içinde karanlık bir madde ve kaotik bir enerji bulunmaktaydı. Yer ve gök birbirinin eşiydi ve her yer karanlıktı. Zaman geçmiyordu çünkü zaman diye bir kavram da yoktu. Yer ve Gök’ün birbirleri üzerine uyguladıkları baskı, yumurtanın içindeki enerjiyi artırıyordu. Bu hiçliğin ortasında “Büyük Patlama” gerçekleşti ve enerjiden Pangu ve karanlık madde oluştu.

Pangu, kendini kaosla çevrelenmiş bir evrende buldu. Büyük patlamanın ardından binlerce yıl geçti, milyarlarca gezegen oluştu ama hiçbirinde bir yaşam başlamamıştı. Karanlık madde her geçen gün evreni sarıyor ve kaos artıyordu. Evren sonsuzluktan gelmişti ve sonsuzluğa gidiyordu. 

Pangu karanlık maddeyle mücadele etmekten çok yorgun düştü ve karanlık maddenin kendisini yok etmek istemediğinin, sadece benliğini ele geçirmek istediğinin farkına vardı. Sadece öldürmek isteseydi belki çoktan öldürmüştü. Bunun nedenini anlamak için Pangu evrende bir yolculuğa çıktı ve uzun uzun dinlendi, düşündü. Sonunda bunun nedenini buldu. Evrene kendi bedeni can verecek ve aslında yaşam kendisinin ölümüyle başlayacaktı. Karanlık madde bu yüzden Pangu’nun ölmesini istemiyor, onu kontrol etmek istiyordu. Tek çözüm kendini öldürmek olsaydı Pangu o dakika onu orada yapacaktı ama o zaman yaşam sadece Pangu’nun öldüğü gezegen veya gezegenlerde başlayacaktı. Tüm evrende yaşamın başlayabilmesi için ikinci bir büyük patlamanın gerçekleşmesi lazımdı.

Pangu planını yaptı. Karanlık maddeyle artık savaşmıyor, ondan kaçıyormuş gibi gözüküyordu. Karanlık madde tüm evrene ne kadar hızlı yayılırsa kaotik enerji artacak ve büyük patlama için zemin oluşacaktı.

Pangu artık kaçmaktan da yorulmuştu ve bu kaos ortamı onun hareket kabiliyetlerini zayıflatıyordu. Bir gezegenin üzerine oturdu ve dinlenmeye başladı. “Yaşam için ölüm” diyordu kendi kendine. Olabildiğince gücünü topluyor ve benliğini karanlık maddenin ele geçirmesine izin veriyordu.

Artık zamanı gelmişti. Karanlık madde tüm benliğini ele geçirmeden tüm var gücüyle son kez karşı geldi. Evren sarsıldı, gezegenler birbirlerine çarptı, süpernovalar oluştu ve ikinci büyük patlama meydana geldi.

Pangu’nun bedeni evrene biçim verdi. Pangu’nun saçları ve kaşları gezegenler ve yıldızları, gözleriyse güneş sistemlerini oluşturdu. Eti gezegenlerde toprak, kanı okyanus ve ırmaklara dönüştü. Dişleri ve kemiklerinden değerli taşlar ve mineraller oluştu. Üzerinde yaşayan asalaklar gezegenlerdeki yaşam formlarına dönüştü. Pangu tüm bu planları yaparken kendisinden sonra oluşacak yeni evrenin fizik yasalarını belirliyor ve yaratıcılar için kurallar koyuyordu. Tüm gezegenlerdeki tanrılar Limbo’da hayat bulacak ve taraflarını seçeceklerdi. Ya karanlık maddeye itaat edecekler yada kendisinin yolundan gideceklerdi. Taraf seçen tanrı bir daha asla taraf değiştiremeyecek, bulunduğu gezegende dönemi bittiğinde bir daha asla gözükmeyecekti. Kuralları çiğneyen tanrılar Limbo’da lanetlenecekti. Pangu adil olmak istiyordu ve karanlık maddenin asla yok olmayacağını bildiği için bir evren düzeni kurmayı planlıyordu.

Pangu bu kavramların mutlaka kendisinden sonra bedeniyle hayat bulan diğer yaratıcılara aktarılacağından emindi ve bu düşündüğü gerçekleşti. Pangu’nun bedeni sadece evrene yaşam vermedi. İkinci büyük patlamayla açığa çıkan enerji bedeninden parçalarla birleşerek Anka Kuşu’nu, Mavi Ejderha’yı, Beyaz Kaplan’ı ve Dev Siyah Kaplumbağa’yı oluşturdu. Dev Siyah Kaplumbağa evreni Pangu’nun kurallarıyla şekillendirmeye başladı, Beyaz Kaplan Limbo’da bulunan demir kılıç dağına çıkarak tanrıların doğduğu yeri koruyordu. Anka Kuşu tüm iletişimi sağıyor ve kuralların evrende uygulanıp uygulanmadığını kontrol ediyordu. Mavi Ejderha ise evrenin boşluğuna doğru bir yolculuğa çıktı ve kimse bir daha ondan haber alamadı.

Böylece evrende farklı gezegenlerde artık yaşam başlamış oldu; tıpkı Dünya’da, Delyum’da, Gazyon’da, Matun’da ve farklı galaksilerdeki binlerce gezegende olduğu gibi. Galaksilerde tanrılar doğmaya başladı. Onlardan karanlık maddeye itaat edenler de oldu, Pangu’nun yolundan gidenler de; tıpkı Ra gibi. Ra sadece bir gezegenin tanrısı değildi. Ra bir galaksi tanrısıydı ve Güneş’e hükmedebiliyordu. Kendisini diğer tanrılardan farklı olarak gördüğü için dönemi sona erdiğinde ortadan kaybolmak istemiyordu. Dünyaya ve Güneş sistemindeki tüm gezegenlere hükmetmek istiyordu. Ra ölümünden sonra dirilmek istedi ve Pangu’nun kurallarına karşı gelmeye başladı. Kendisini ondan üstün görüyordu ve lanete asla inanmıyordu. Ra kibrine yenik düşüp Anka kuşu tarafından lanetlendi ve Limbo’ya hapsedildi…

tr_TRTurkish